• Literature  • Yalınlaşmalı mı?

Yalınlaşmalı mı?

Nurhan Keeler… Hayatımdaki en özel kadınlardan biri diyebilirim, her sohbetimiz bir aydınlanma, yepyeni bir bakış açısı ile sonlanıyor benim için. Bu haftaki sohbetimizin konusu da “Yalın Üretim, Yalın Yaşam” idi. Başlayalım mı?

Yalınlaşmak dediğimiz kavramı bize açıklar mısınız?

Yalınlaşmak dediğimiz şey, önemli olan şeylere odaklanmayı ve önemli olmayan şeyleri azaltmayı da kapsıyor. Fumio Sasaki’nin sadeleş Rahatla kitabı buna Lionel Messi gibi değişik bir örnek veriyor.

Barcelona takımında oynayan ve dünyanın gelmiş en iyi futbolcularından Lionel Messi yalınlaşmaya en iyi örneklerden. Messi maçlarda kısa mesafe koşuyor. Profesyonel futbolcular maç başına genelde 10 km koşarken Messi 8 km koşarmış. Hatta maçlarda yürümesiyle ünlü. Messi’nin de minimalist -yalın bir stili var denebilir. Onun birinci önceliği gol atmak. Diğer herşeyi en aza indirip enerjisini gereksiz harcamıyor ve asıl önemli olana odaklanıyor. Gol atmak için hayati anlara daha çok odaklanıp gol atıyor.

nurhan keeler ile yalınlaşma üzerine

Peki ya bu yalınlığı bizler hayatımızda nasıl uygulayabiliriz?

Bilgi için de böyle davranmak lazım. Çok şey var öğrenecek ama seçmek lazım. Bir sürü kitap, konu, film, dizi, mekân vs. Son nesiller dijital teknoloji ve ortak ağ ile büyümüş olsa da beyinlerimizde daha fazla depo alanı veya hafıza açılmadı. Beyinlere gereğinden fazla yükleme yaptığımızda, beynimiz eski bilgisayarların donup kaldığı gibi donup kalıyor.

Bilgi çığ gibi büyüyüp duruyor. Dijital detoks yapmak lazım. Ne bulsak okumak veya izlemek beyni uyuşturmak gibi bir şey.

Bir de enteresan bir durum var. Minimalistler genelde zayıf oluyor. Japonya’da chokomoka diye bir diyet var. Chokomaka huzursuz demek. Bu yeme stiliyle insanlar huzursuzca etrafta dolaşıp oradan buradan atıştırıp duruyorlar.

Peki yalınlaşma ne ile ilintili?

Yalınlaşma değer bilmekle de ilintili. Değer bilmeyince elde ne varsa çabuk sıkılıyoruz ve değerini göz ardı ediyoruz.

Budizm’de yemeklerden önce söylenen beş derin düşünce denen bir duası varmış:

  • Yiyeceğin senin önüne nasıl geldiğini içten içe düşün _ nerede nasıl yetişti? Nasıl hazırlandı? Senin önüne nasıl geldi?
  • Erdemlerini, hal ve tavrını düşün, bu yemeğe layık mısın?
  • Başka şeylere değil bu önünde duran yemeğe odaklan
  • Sadece ağzının tadını düşünme, yaşamı düşün
  • Başarmak istediğin emeller için ye

Bir arkadaşınızın evindeki durumdan bahsetmiştiniz…

Geçenler de bir arkadaşımın evindeki diş macunu sayısına baktım. Evde 12 tane diş macunu vardı. Tek başına yaşayan biri için oldukça fazla. Paketleri hiç açılmamış. Kasa önünde 27 liralık diş macunları 10 liraya, 37 liralıklar 27 liraya düşünce almadan edememiş. Yaklaşık 1.5 – 2 senelik diş macunu stoku var yani.

Evindeki kalem ve defterlerin sayısından hiç bahsetmeyeyim. Bir sınıfa yetecek kadar defter ve kalem var. En ucuz kalem 5-10 TL, en ucuz defter 27 lira.

Kıyafet alışverişini bırakan kalem, defter, kitap, diş macununa sarıyor. Bunlar masum alışveriş gibi görünüyor. Ama nerden baksanız hem para gidiyor hem de yer kaplıyorlar. 12 diş macununu ortalama 20 TL den hesaplasam 240 Tl, defterleri 20 TL den hesaplasam 600 TL, kalemleri 10 TL den hesaplasam 500 TL ediyor. 1440 TL kafadan fazla ürün alınmış işte.

Sorun sadece para değil defterler bez bir kutuda duruyor, temizlik yapılırken bir oyana bir bu yana çekiliyor. Diş macunu kutularının teker teker tozu alınıyor. Kalemler durdukları yerde eskiyor, cazibelerini yitiriyor.

Bizi yalınlıktan uzaklaştıran en önemli kıstas sizce ne?

Yalınlıktan uzaklaştıran şeylerden biri de kıyaslamalar. Herkes kendisini daha fazla olanla kıyaslıyor. 38 mt teknesi olan 40 metre 42 metreye özeniyor. Kıyaslama başlayınca insan kendisinden iyi birini bulup onunla kıyaslamaya başlıyor. Her zaman kendimizden daha zengin, daha yetenekli, daha güzel, daha yakışıklı birilerini bulmak mümkün. İnsanın kendisini Brad Pitt veya Johnny Depp ile kıyaslaması direk mutsuzluk kaynağı olabilir.

Kengo Kuma Japon mimar o yüzden gözenekli yapılar yapıyor, boşluğu çok olan, azı çok olan, minimal olan, anti obje tasarımlar – binalar yapıyor. Doğayla eriyik çok boy göstermeyen, sivrilmeyen, insanın sinirini bozmayan yapılar yapıyor. Binalarda boşluklar bırakıyor ki arkada hayatı temsil eden dağ gözüksün ve o boşluk dağı çerçevelesin diye. O da bilirdi herhalde yüksek binalar yapmayı ve boşlukları otoparklarla doldurmayı. Boşluklar yaratmak ve boşlukları öylece bırakmak hiçbir şeyle doldurmamak lazım. Biz tabi fill in the blanks “boşlukları doldurun” kültürüyle büyüdük, boşlukları tıka basa dolduruyoruz.

‘Wetiko’ Kızılderililerin bir sözü; insan yiyen anlamına geliyormuş. İhtiyacından fazlasını istemeye sebep olan zihinsel bir bozukluğu ifade ediyor. İnsan ancak hiç bir şeyin noksan olmadığını fark edince dünyayla bütünleşebiliyor.