• Culture  • Art & Photography  • Aşka Boyun Eğen Güçlü Kadın: Frida Kahlo

Aşka Boyun Eğen Güçlü Kadın: Frida Kahlo

“Hayatta başıma iki korkunç kaza geldi. Biri geçirdiğim otobüs kazası, diğeri ise Diego…”

Frida Kahlo denildiğinde akla, acı dolu hayatı ve ve daha sonrasında Kahloizm adlı sanat akımını meydana getiren tablolarından önce, Meksika’nın Michelangelo’su olarak anılan Diego Rivera ile olan sarsıntılı ilişkisi gelir. 

Frida, inanılmaz acılarla dolu bir hayat yaşadı. Hep bir erkek çocuk isteyen babası için erkek gibi giyinen, ele avuca sığmayan, özgür ruhlu bir kız çocuğuyken geçirdiği çocuk felci sonucu bir bacağı engelli kaldı, arkadaşları ona “Tahta Bacak Frida” diyordu.

Her Şeye Rağmen Kuvvetli Bir Kadın

Bu kusuruna rağmen güçlü ve anarşist bir genç kıza dönüşen Frida, on sekiz yaşında korkunç bir trafik kazası geçirdi. Bindiği otobüse bir tren çarptı ve çoğu kişinin öldüğü bu kazada bir demir parçası Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktı. Hayatının geri kalanını alçıdan korseler, ameliyatlar ve dinmeyen bir acıyla geçirecekti.

Yataktan kalkamayacak durumda olduğu aylar boyunca annesinin yatağın üst kısmına yerleştirdiği ayna sayesinde otoportreler yapmaya başladı. Artık bütün hayatı yaptığı resimler olmuştu, bu resimler de onu Diego’ya götürdü. 

Garip, Güçlü ve Değişik Bir Aşk Hikayesi

Diego, Meksika’nın en ünlü ressamlarından biriydi. Frida’dan 21 yaş büyüktü. İki kere evlenmişti ve çocukları vardı. Resmini yaptığı tüm kadınlarla yatardı. Üstelik kurbağa suratlı ve dev gibi bir adamdı. Frida ile birbirlerine aşık olup evlendiklerinde küçük bir skandal yaşandı. Evlilikleri “bir güvercinle filin evliliğine” benzetildi. Hikayenin bundan sonrası, pek çok kişiye ters gelecektir.

“Aşk mıydı? Bilmiyorum. Eğer aşk her şeyi kapsıyorsa, çelişkileri ve taşkınlıkları, aşırılıkları ve söylenemeyenleri, evet, o zaman buna aşk diyebiliriz. Ama aksi takdirde, hayır, aşk değildi bu.”

Frida, Diego ile çok büyük bir aşk yaşadı fakat bu aşk aynı zamanda büyük acılar ve ayrılıklarla doluydu. Diego, Frida’ya olan büyük aşkına rağmen çapkınlığından ödün vermeyerek onu defalarca aldattı. Frida ise, Amerikalı fotoğrafçı Nickolas Muray ve Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki ile olan ilişkisi dışında, pek çok kadınla da birlikte oldu. Bu kadınlar, Diego’nun kendisini aldattığı kadınlardı.

“Ben de seni anlamak istedim. Tüm hayatımı, hayatımın her bir zerresini seni anlamaya adadım. Sen nereye gittiysen, ben de gittim. Sen neye güldüysen, ona güldüm. Sen kimi sevdiysen onu sevdim. Hangi kadınla seviştiysen o kadınla seviştim. Bende bulamadığın ve başka kadınlarda aradığın şeyi keşfetmek için senin öptüğün kadınları öptüm. Dokunduğun kadınlara dokundum. Senin sevmediklerini de sevdim ben, Diego. Neden sevmediğini anlamak için, onları sevdim! Ya da sevmeye çalıştım. İçimdeki sana dair öfkeyi dindirmek için yaptım belki.”

Yaşattığı tüm acılara rağmen, Frida, Diego’yu sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Onu kendi öz kardeşiyle aldattığında bile, ayrılıkları ancak bir sene sürebildi. Başka ülkelerde başka ilişkiler yaşamış olsa da ona geri döndü. Diego da başından beri Frida’yı cesaretlendiren, resim yapmaya teşvik eden, onu hayranlıkla izleyen, onun dünyaya açılmasını sağlayan bütün sergileriyle ilgilenen, hastalığı iyice ilerleyip bacağı kesildiğinde ve katıldığı son sergisinde onun yanında olan ve o sergide kocası değil, bir hayranı olarak konuşma yapan kişiydi.

Saplantılı denecek kadar aşık bir kadındı Frida. Boyun eğdiği tek şey yaşadığı aşktı. Aynı hikayeye bakıp Frida’yı güçsüz ve yenik bulabilirsiniz ya da güçlü bir kahraman. Tıpkı onun aynı yüze bakıp farklı kadınlar yaratması gibi.