• Culture  • Art & Photography  • Cibali’den Soho’ya cinler ve perilerin ressamının hikayesi

Cibali’den Soho’ya cinler ve perilerin ressamının hikayesi

Sonbaharın şehre uğraması ile birlikte nihayet takvimimizi kültür, sanat, moda etkinlikleri ile doldurduğumuz günler geldi çattı!

İyilik İçin Sanat Derneği

Kadınlar birlik olduğunda ortaya çıkan güç ve enerji yadsınamaz. İşte İyilik İçin Sanat Derneği’ de sanatı ve sanatçıyı desteklemek amacı ile bir araya gelmiş sanat aşığı kadınlardan oluşan bir organizasyon. Kuruluşundan günümüze kadar ülkemizi uluslararası platformda temsil eden pek çok sanatçının atölyesine konuk olduk, hikayelerini dinledik. Ayrıca sanat paydasında oluşturulan fon ile pek çok genç sanatçımızı da hayallerini gerçekleştirebilmesi adına destekledik. Derneğin aktif bir üyesi olarak bundan sonra atölye ziyaretleri ve sanat etkinlikleri ile ilgili notlarımı Dazzle’da paylaşacağım.

İyilik için Sanat Derneği olarak bizleri şehir kaosundan uzak, Zekeriyaköy’de bulunan atölyesinde ağırlayan Mehmet Uygun’un atölyesinde kapıyı çaldığınızda sizi karşılayan Cansu ismindeki kocaman sevimli köpeği oluyor…

Dipsiz Kuyu’nun hikayesi

Mehmet Uygun’un hikayesi tam da diğer sanatçıların sanat ile tanışma ve yaşadıkları serüvenlerden farksız dediğiniz anda sizi içine çekip şaşkınlık yaratıyor. Çocukluğu Cibali’de eski İstanbul tarihi dokusundan kalma 2 katlı bir evin arka bahçesindeki dipsiz kuyu ile ilgili büyükanne ve büyükbabasının anlattığı hikayeleri dinleyip kendi kafasında fantastik hayal gücü ile harmanlayarak geçen sanatçımızın eserlerinde kullandığı figürler yavaş yavaş kafasında belirmeye başlamış.

Haliyle çocukken arkadaşlarının ricasını kırmamış ve yüzlerce portre yapması tekniğini geliştirmede en büyük etken olmuş. Ancak yine de sanatı profesyonel anlamda yapacağına dair kafasında net bir düşüncesi olmayan Mehmet Uygun’un lise öğrenimini bitirdiği dönemde vapurda karşılaştığı alımlı bir Güzel Sanatlar öğrencisi kendisini etkilemiş ve sanat eğitimi almaya karar vermiş.

Mehmet Uygun tam da düşündüğünüz tiplerden hani şu; cesur, kafasına koyduğu şeyi yapmak uğruna fazla düşünmeyenlerden.


New York, New York!

Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okurken hemen her hocasının yeteneğinin olağanüstü olduğunu belirtmesi ve açtığı kişisel sergilerin oldukça beğenilmesi üzerine Mehmet Uygun New York’a giderek sanat piyasasının zorlu atmosferine girmeye karar verir. Yolcuğunda O’na hem dil hem de adaptasyon anlamında en büyük destek; o dönemki Amerika’lı kız arkadaşı Laura olmuştur.

İkili rastgele 57. Cadde’de bulunan ve dönemin en popüler galerilerinden birisine adım atar ve şansını kendi yaratan her insan gibi konuşmaya başlarlar. 1993 yılında Türkiye’den gelerek kendini New York sokaklarında sanatçı olarak tanıtan Mehmet Uygun’un yeteneği karşısında şaşkınlık geçiren Amerikalılar; (malum o dönemde türklerin deveye bindiğini düşünen bir algı var) kendi konseptleri gereği 1919-1929 yılları arasında bulunan sürrealist eserleri sergiledikleri için Soho’da bulunan birkaç galeriye yönlendirme yapar. Bu sırada tüm tercümeyi Laura Mehmet Uygun’a yapmaktadır. Ancak sanat galerisi sahipleri portfolyoda bulunan eserleri gördüğü anda evrensel sanat dili devreye girer ve herkes şaşkınlık ve beğeni içinde kalır.

Musevi dinine mensup olan Laura ve ailesi Mehmet Uygun’a gerçek multikültürel dünyanın kapılarını aralayarak zaten zihninde sınırsız olarak nitelendirdiği düşünce dünyasını çok daha farklı kavramlar ile doldurmuş ve bambaşka bir boyuta getirmesini sağlamıştır. Kendi düşünce dünyasında din, politika, ekonomi, antropoloji, bilim gibi konuları farklı ve ilgi çekici bağlar ile birbirine bağlayarak sanatına yansıtmıştır. Çok renkli şekilde hemen her tablosunda gördüğümüz cinler ve perilerin her birinin farklı hikayeleri ve din, ekonomi, bilim hatta teknoloji ile ilgisi bulunmaktadır. İlerleyen dönemde bu figürler sanatına öylesine yerleşir ki Cinli ve Perili ressam diye anılmaya başlar.

Bu sırada rengarenk elbiselerini giymiş sanat aşığı 10 kadın sanki bir filmi izler gibi dikkatle Mehmet Uygun’u dinliyoruz. Tabloların renkleri arasında adeta kaybolmuşuz… Cansu kocaman kuyruğu ile bir tabloya çarpıyor ve çıkan ses gerçek dünyaya kısa süreliğine dönmemizi sağlıyor…

Ve devam…

Çocukluğunda iç içe olduğu her imgeyi kusursuzca kendi tarzı ve fantastik hayal gücü ile birleştiren Mehmet Uygun New York sanat camiasında çok ses getirir. Ancak sanat misyonunu kendi ülkesinde gerçekleştirmesi gerektiğine inandığı için daha farklı hedefleri vardır. Bir başyapıt üretmek… Ülkesine geri dönen sanatçı burada üretmeye devam eder.

Şimdilerde Mehmet Uygun, her zaman hayalini kurduğu ve şimdiden Türk sanatının kilometretaşlarından olacağına inandığım ve kendisinin ‘başyapıtı’ olarak nitelendirdiği milyonlarca fantastik figürden ve dolayısı ile milyonlarca kavramdan oluşan eserini üretmek için çalışmalarını sürdürüyor. Genellikle eserlerini 1 yıldan fazla sürede tamamlayan Mehmet Uygun’un başyapıtını görmek için sabırsızlanıyoruz. Ancak bahsettiği boyutları ve figürleri düşünürsek 5 ila 6 yıl arası beklememiz gerekecek…

Misafirliği daha fazla uzatmamak için Mehmet Uygun atölyesinden ayrılıyoruz kimsenin gidesi yok Yakınlarda bulunan bir cafe’ye birşeyler içmek daha doğrusu Mehmet Uygun felsefesini konuşmak üzere gidiyoruz.

Bir sonraki sanat destinasyonum Contemporary İstanbul olacak takipte kalın!

Sorry, the comment form is closed at this time.