• Genel  • ‘Büyük dönüşüm dönemi, 21 Aralık 2020’

‘Büyük dönüşüm dönemi, 21 Aralık 2020’

Geçtiğimiz hafta Nasa, yeni iklim araştırması raporunu yayınladı ve Mini Buzul Çağı’na dikkat çekti. Görünen o ki, küresel ısınma nedeniyle önümüzde ciddi bir soğuma tablosu var. Astrologlar doğal afetler ve besin kıtlığına da dikkat çekiyor. Astrolog Öner Döşer ile Türkiye’yi nelerin beklediğini, bireysel önlemlerle bu süreci nasıl aşabileceğimizi konuştuk.

Ekin TÜRKANTOS

Öner Bey, geçtiğimiz haftalarda NASA yeni iklim araştırması raporunu yayınladı ve 18. Yüzyılda görülen Mini Buzul Çağı yeniden yaşanabilir dedi. Biz de sizinle 4 yıl önce yaptığımız röportajda karamsar bir tablo çıkmıştı ve siz buzul çağının yaklaşacağını, güneşteki değişimlerin psikolojimiz dahil dünya iklimini ve hatta finans piyasalarını bile etkileyeceğini söylemiştiniz…

Evet, güneş lekeleri ilk olarak 1610’lu yıllarda, Galileo’nun geliştirdiği teleskop kullanılmaya başlandıktan sonra kaydedildi. Güneş lekesi döngülerinin arasında en iyi bilinen 11 yıllık Schwabe döngülerdir. Güneş lekesi döngüleri maksimuma çıkar ve sonra giderek azalır, yaklaşık 11 yılda minimuma ulaşır ve yine yaklaşık 11 yıl sonra diğer maksimuma çıkar. Çok daha büyük ve çok daha etkili güneş lekesi döngüleri vardır. En büyük döngülerden biri de buzul çağı döngüleridir. İklim değişiklikleri kendini döngülerle tekrarlar. Bu döngüler dünyanın hareketindeki ve güneş aktivitelerindeki değişikliklerle bağlantılıdır. Güneşin doğal döngülerini takip ederek öngörebileceğimiz ve dünyadaki iklim değişikliklerini ve jeofizik süreçleri anlamak için yararlanabileceğimiz bu döngülerden bazıları çok uzun, bazılarıysa kısa periyodlarla tekrarlamaktadır. Yaklaşık 2200-2400 yıllık çok uzun döngülerin yanı sıra, yaklaşık 200 yıllık (daha spesifik olarak 206 yıllık) daha kısa döngüler vardır. 2200- 2400 yıllık döngüler küresel iklimin ana belirleyicisidir. 206 yıllık döngüler de iklim değişikliğine etkisi olan küçük buzul çağı olarak tanımlanan döngülerdir. Küçük buzul çağları bu döngünün başlangıcını gösterir. Yakın tarihte iki kez buna benzer soğumalar yaşanmıştır ve ikisinde de güneş lekesi sayılarında azalma görülmüştür. Bunlardan biri

1645-1715 tarihler arasında yaşanan ve Maunder Minimumu olarak adlandırılan dönem; diğeri 1793-1830 tarihleri arasında yaşanan ve Dalton Minimumu olarak adlandırılan dönemdir.

  

Peki, bu dönemde bizleri neler bekliyor?

2019 ve 2020 yılları için beklendiği gibi güneş aktivitesi dinamikleri uzun dönemli bir düşüşe geçtiğinde Dalton Minimumu gibi bir iklim soğumasına neden olabilir. Bu dönemler güneş minimumu olarak tanımlanan dönemlerin uzamasıyla bağlantılı olarak görülür ve uzun dönemli güneş minimumları sırasında sismik aktivitenin genel olarak arttığını belirten bilim insanları da vardır. Bunlardan biri olan bilim insanı John L. Casey içine doğru ilerlediğimiz güneş minimumunda tüm dünyada, özellikle de Pasifik civarında büyük depremler ve volkan patlamalarına sebep olacaktır. Uzun dönemli araştırmalar, iklim değişikliklerini ve güneş aktiviteleriyle bağlantılı gözükmektedir ve demografik ve sosyal olaylarla örtüşmektedir. Örneğin Rönesans, Maunder Minimum adı verilen mini buzul çağına denk gelmektedir. Rönesans öncesinde soğuklar yaşanmıştır ve ilginç bir şekilde besin ve enerji kıtlığı yaşanan dönemlerde insanoğlunun önemli ilerlemeler kaydettiği de görülmektedir. Minimum dönemlerinde güneşin enerji çıkışlarında önemli ölçüde azalma görülür. Bu da hem hayati enerjinin azalmasına sebep olur, hem de zirai ve ekonomik açıdan zorlu dönemlerle, sosyal ve politik karışıklıklarla da örtüşmektedir. Önümüzde böyle bir dönem vardır ve bu dönemin güneşin minimum dönemi olan 2020-2021 civarından itibaren yaşanacak iklim değişiklikleriyle birlikte kendini göstermeye başlayacak olduğu söylenmektedir. Küresel besin kıtlığı, böylesi bir dönemin olası sonuçlarındandır. Büyük ölçekli depremler ve volkan aktiviteleri olası gözükmektedir. Bunlar astrolojik açıdan da tahminlerimiz arasında yer almaktadır. Amacımız felaket senaryoları üretmek değil, soğuk hava koşullarına ve zorlu zamanlara önceden hazırlanmamız konusunda uyarmaktır. ‘Kara Kış’ kitabının yazarı John Casey gibi bazı bilim insanları Güneş’in 206 yıllık kış uykusu döngüsünün başlamak üzere olduğunu, Güneş’in enerji çıkışında tarihi bir azalma olacağını söylüyorlar. Bunun neticesinde dünyanın ortalama sıcaklığında uzun dönemli bir düşüş görülecek, bu 30 yıllık derin ve tehlikeli bir soğuk hava şeklinde olacak ve tarihi büyüklükte depremler ve volkan patlamaları görülecek. Bunlara hazırlanmamız gerekiyor!

Bu gibi olaylara ne şekilde hazırlanmak gerekir?

Nasıl hazırlanmamız gerektiği konusunda uzman olmamakla birlikte, araştırmalarımın neticesinde ulaştığım birkaç bilgi işimize yarayabilir. Aktif volkan veya deprem bölgesinde yaşayanların iletişim, elektrik, su kesintisi ihtimaline karşın önlem alması tavsiye ediliyor. Volkan aktivitesi ülkemiz açısından çok riskli görülmese de, deprem aktiviteleri açısından gerekli önlemlerin alınması çok önemli, bu konu zaten bilim insanlarımız tarafından sıklıkla vurgulanıyor. Ciddi besin sıkıntısı yaşanması muhtemel bu döneme kendimizi hazırlayabiliriz. Bir kısım ihtiyati stok yapabiliriz. Ülkemizin bulunduğu bölgenin bu manada büyük risk içerdiğini düşünmüyorum. Ama Kuzey ülkeler ve Avrupa etkilenecektir. Ama biz de soğuğa dayanıklı ve uzun dönem saklanılabilir şeyler üretebiliriz. Ülkemizin tahıl ambarı olarak bilinen İç Anadolu, Konya ovası gibi bölgelere ağırlık verebiliriz. Bu bölgelerde yakın geleceğe yönelik hazırlıklar yapabilir, ekim alanlarını genişletebiliriz. Ayrıca uzun dönemli ekonomik durgunluk senaryosuna dayanıklılık gösterebileceğimiz ekonomik programlar geliştirmemiz gerekiyor. Zira ekonomik anlamda ciddi bir kriz dönemine doğru ilerlemekteyiz ve bu sadece ülkemiz açısından geçerli değildir. Araştırmalarımdan çıkan sonuçlardan ilginç bir bilgi daha vereyim. Deprem ve volkan patlamaları neticesinde dünyadaki mineraller ve su kaynakları yer değiştiriyor. Böylelikle herhangi bir bölgede eskiden ekin yetişmediği halde şimdi yetişmeye başlıyor. Tarıma elverişli hale gelmeye başlıyor. Önümüzdeki soğuk dönemde artacak doğal afetler böylesi sonuçlara sebep olabilir ve bazı bölgeler eskisine nazaran daha verimli olabilir.

 

Bilim insanlarının verdiği bilgiler astrolojik öngörülerle örtüşüyor ancak bu yine de olumsuz bir tablonun bizi beklediği anlamına geliyor…

Evet, 2019 yılında gerçekleşecek güneş ve ay tutulmaları esnasında Oğlak burcunda gezegen toplaşması oluşacaktır. Astro-meteorolojide Oğlak burcu en soğuk tabiatlı burçtur. Bu burcun yöneticisi Satürn de Oğlak burcunda bulunacaktır. 21 Aralık 2020 tarihinde Jüpiter-Satürn gezegenlerinin 0 derece Kova burcunda kavuşumu takip eden 20 yıllık dönemi belirleyicidir. Kova burcu soğuk burçlardan bir diğeridir ve sabit bir burç olarak inatçı soğukları temsil eder. Tüm burçlar gibi Kova burcunun da ilk derecesi başlangıçları ifade eder ve kavuşumun Kova burcunun ilk derecesinde gerçekleşecek olması soğuk bir iklim döngüsünün başlangıcıyla bağdaştırılabilir. Oğlak’ta Satürn, Jüpiter, Plüton kavuşumu, Boğa’da Uranüs’ün bulunması, 2019 sonunda başlamak üzere 2020’de soğuk hava şartlarına işaret etmektedir. (Aşağıda 26 Aralık 2019 tarihindeki dikkat çekici güneş tutulmasının haritasını görmektesiniz)

Kara Kış (Dark Winter) kitabının yazarı John Casey de tüm iklim değişiklikleri Dünya-Ay sisteminin güneş ve diğer gezegenlerle etkileşiminden kaynaklandığını belirtmektedir. Casey’in güneşin “kış uykusu” olarak adlandırdığı doğal olarak tekrar eden 206 yıllık bir olaydır ve güneşin enerji çıkışında önemli bir azalma olacaktır. Casey’e göre “Daha önce olduğu gibi devam ederse bu kış uykusu önümüzdeki 20-30 yıl küresel olarak yıkıcı bir soğuğa neden olacaktır. Önümüzdeki 20 yıldan uzun bir süre için küresel tarım sistemleri soğuk hava nedeniyle çökmeye başlayacaktır, dünyada facia düzeyinde besin kıtlıklarına neden olacaktır. Dünyadaki tarım sistemleri çökmeye başladığında besin fiyatları uçuşa geçecektir. Her ülkede tarihsel besin kıtlıkları ve bundan kaynaklanan kargaşalar yaşanacaktır. Soğuk hava şartları dışında bu kış uykusu görülmüş en büyük depremlere ve volkan patlamalarına neden olacaktır.”

 

Besin kıtlığı ciddi bir konu. Ülkelerin bu konuda çalışmaları, önlem paketleri bulunuyor mu, peki biz kişisel önlemlerle bu dönemi nasıl aşabiliriz?

 

John Casey’in kitabında bazı öneriler var. Kendi yapacaklarını da belirtmiş. Bunlardan bazılarını bilgi olarak paylaşabilirim.

 

  1. Çevreyi koruyan organizasyonları uyarmak.
  2. İş ve araştırma dünyalarını ve hükümetleri uyarmak: Gelecek soğuk çağda büyük depresyonlar yerine kısa dönemli depresyonlar ya da daha iyisi uzun durgunluk dönemleri aşabilmek için ekonomik programlar geliştirmeleri ve önlemler almaları konusunda harekete geçirmek.
  3. Dünyadaki tarım organizasyonlarını ve şirketlerini bilgilendirerek çok soğuğa dayanıklı mahsul yetiştirmek, test etmek ve saklama yöntemleri geliştirme şanslarını vermek.
  4. Tüm dünya insanlarına kendi hayatta kalma planlarını geliştirmeyi önermek, hükümetten ya da başkasından yardım beklemeden. ABD ve Kanada’dan mısır, buğday gibi mahsul ithal eden ülkelere de birkaç yıl ekin ithal etmeden yaşamayı sağlayacak önlemler almalarını önermek.

Casey, kişisel önlemlere yönelik de şu konulara dikkat çekiyor:

 

  • Ciddi besin sıkıntısının evinize, komşularınıza, mahallenize, ilçenize, şehrinize ve bölgenize etkilerini düşünün.
  • En kötü senaryo için doğru yerde misiniz, bu senaryo hemen gerçekleşebilir.
  • Şehrin merkezinden uzak bir yerde gidebileceğiniz bir sığınak var mı?
  • Aktif volkan ya da deprem bölgesinde misiniz, haftalarca hatta aylarca elektriğiniz, suyunuz, iletişiminiz kesilebilir.

Bazı bilim insanlarının 2020 civarında Dalton Minimumu’na benzer bir dönemi öngördüğünü ve buna göre en soğuk dönemin 2030 civarı yaşanacağını söylüyorsunuz…

Casey’e göre 2020 yılında gireceğimiz bu dönem son 200 yıllık dönemin en soğuk dönemi olacaktır, dünya çapında ekonomik, sosyal, zirai yıkılmalara neden olacaktır. Ciddi besin kıtlığı görülebilecektir. Soğuk hava şartlarına hazırlanmak dışında, Casey’in ve diğer bilim adamlarının öngördüğü büyük depremler ve volkan patlamalarına karşı da hazırlıklı olmamız gerekecek. Aktif deprem ya da yanardağ bölgelerinde olanlar için elektrik, su ve iletişim haftalarca kesilebilecektir. Bunlar bilim insanlarının uyarılarıdır ve astrolojik işaretler de bu uyarıları doğrular nitelikte gözükmektedir.

Biraz felaket senaryosu gibi oldu peki bizi hiç mi iyi bir şey beklemiyor?

Jüpiter-Satürn kavuşumları yaklaşık 200 yıllık döngülerle element grubu değiştirir. 21 Aralık 2020’de hava elementinde kavuşumla birlikte yeni bir döngüye giriyoruz. Hava elementi hava koşullarıyla ilgilidir ve Kova burcu da hava elementi burçların en soğuk tabiatlısıdır ve sabit bir burç olarak inatçı soğukları temsil eder. 180-200 yıllık periyodlarla gerçekleşen Jüpiter-Satürn kavuşumuna Great Mutation (Büyük Dönüşüm) dönemi denilir. 21 Aralık 2020’de gireceğimiz olan dönem de işte bu yüzden çok önemlidir ve “Büyük Dönüşüm” dönemine ilerlediğimizi işaret etmektedir. Her bakımdan… (Aşağıda Jüpiter-Satürn kavuşumunun astroloji haritasını görmektesiniz)

Jüpiter-Satürn kavuşumlarının süresi yaklaşık 12-18 aydır, ama etki süresi takip eden en azından yirmi yıllık sürece yayılır. Fakat 2020 yılı sonundaki bu kavuşumun diğerlerinden farklı birkaç özelliği var. Jüpiter-Satürn kavuşumlarının hangi elementte gerçekleştiği, gelecek dönemin trendini belirlemede önemli rol oynar. 2020 yılında bu kavuşum hava elementinde gerçekleşecek ve hava elementi serisinde kavuşumları 2159’a kadar sürecek. Eğer insanoğlunun zihinsel ve bilincin tekâmül sürecinde önemli bir değişimden bahsediyorsak, bu kavuşumun hava elementinde gerçekleştiği dönem özel önem taşımaktadır. Bu bağlamda hava elementi burçları arasında Kova burcunun özel önemi vardır kuşkusuz. Ayrıca bu kavuşumun kesinleşmesi Kova burcunun ilk derecesinde olacaktır. Herhangi bir burcun ilk derecesi, o burcun enerjisinin en yalın ve güçlü hissedildiği derecedir. Burası adeta bir başlangıç ifade etmektedir. Dolayısıyla insan fikir ve görüşlerinin yepyeni ve taze bir başlangıç aşamasına geçişini gösterebilir. Bu döngü, materyalizmin sonunu ilan edecek, takip eden dönemde yüksek sosyal değerler önem kazanacaktır. Bu yüzden bu tarihi, önemli bir milat olarak görmemiz mümkündür. Bu önemli ikilinin kavuşumunun Mayaların vurgu yaptığı 21 Aralık 2012 gibi yine bir kış gündönümüne (21 Aralık) denk geliyor olması ise dikkat çekici. İçinde bulunduğumuz dönemde etrafımızda gelişecek ve olumsuz gözüken koşullardır. Ama her zaman olduğu gibi bunu olumluya taşıyan sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Zorluklarla başa çıkma mecburiyeti, tarım ziraat, üretim, teknoloji alanında dev gelişmelere sebep olacaktır. Ekonomik anlamda yaşayacağımız dip noktadan sonra pozitif gelişmeler olacağını düşünüyorum. Daha insani bir ekonomik sistemin doğmasından bahsediyorum. Ekonomist değilim ama özellikle 2021 yılından itibaren bu alanda atılacak yeni adımların 2023-24 yıllarında sonuçlarını göstermeye başlayacağını öngörüyorum.

100 yıllık iklim döngüsünü keşfetmiş Profesör Raymond P. Wheeler’a göre bu yüz yıllık döngü soğuk ve kuru dönem, sıcak ve ıslak dönem, sıcak ve kuru dönem, soğuk ve ıslak dönem olmak üzere dört dönemden oluşmaktadır. İçinde bulunduğumuz sıcak ve kuru dönem 2020 ortalarına kadar sürecektir ve Wheeler’a göre bu dönemde hükümetler despotlaşmaya başlar, polis devletleri oluşur, kişisel özgürlükler azalır, ticari saldırganlık artar, özgüvenin azalması baskılanmalara ve ekonomik sistemlerin çökmesine sebep olur. Wheeler’a göre 2020 ortalarından itibaren gireceğimiz soğuk ve ıslak dönemde ise bireysellik felsefesi ortaya çıkar, hükümetlerde ve ticaret konularında merkeziyetçilikten uzaklaşılır, eğilimlere göre organizasyonlar yapılır. Eşit hakların ve doğal davranışların dönemidir; sanat dosdoğru ve basittir, eğilimlerde mekanistik çizgi izlenir.

Wheeler’ın bu yaklaşımına göre içinde bulunduğumuz dönemde ekonomik, sosyal, politik ve uluslararası birçok düzenin çöküşünü göreceğiz. Bu dönem 2020’nin ortalarına kadar devam edecek ve bundan sonra gelecek soğuk-ıslak geçiş döneminde genel sosyal ve ekonomik iyileşme görülecek. Astrolojik öngörülerim de bu yaklaşımı desteklemektedir. İnsanlık olarak gerek ekonomik gerek politik, gerekse sosyal ve kültürel açıdan bir nevi Rönesans dönemine doğru ilerlemekteyiz, ama bu dönemden önce zorlu bir dip noktasını test edeceğiz. Bir müddet kötüleşme göreceğiz, ama daha sonra iyileşmeyi görmek üzere!